27 Şubat 2012 Pazartesi

Bağlanmayacaksın ya da Düşünmeyeceksin

Bu akşamı ve bu durumu kayıt altına alayım istedim, seneler sonra dönüp bakınca bloga aklıma gelsin istedim. Sertaçcım teşekkür ederim.

"Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
“O olmazsa yaşayamam.” demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.

Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin onu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de
korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları…
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
“O benim.” diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan birşeylerin…
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait
olacaksın.
Mesela turuncuya, yada pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, Hem
de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak…" Can YÜCEL

16 Kasım 2010 Salı

Değişim

Üniversiteye geldikten sonra hepimiz değiştik. Kimimiz az değişti kimimiz çok değişti. Değişikliğin derecesi belirleyen çeşitli faktörler vardır aslında. Bunu kendi adıma düşündüğümde kendimce sonuçlara varıyorum ki şu anda önemli olan bu faktörlerden çok değişimin sonuçları. Üniversitede değişmenin her halde en kötü yanı başta lisedeki arkadaşlarınla olmak üzere eski arkadaşlarınla eski frekansın yakalanamaması.

İşte bu noktada, eski frekans yok iken insanın tahammüllerini ve sabrını zorlaması gerçekten zor oluyor ama her ne olursa olsun karşında kişi(ler) canın olduğu için o frekansı zorlada olsa yakalıyorsun 

20 Mart 2010 Cumartesi

Sosyal Medya

Dünya'nın nereye gittiğini gösteren harika bir video.

Boşuna demiyoruz üçüncü dalga diye.

Tabuları yıkmak lazım biz istemesek de yavaş yavaş yıkılacak zaten.

10 Mart 2010 Çarşamba

Kariyer Günleri 2010 Değerlendirmesi

Uzun bir aradan sonra bu konu ile yazı yazmaya tekrar başlamanın keyfi de bambaşka. Neden derseniz? İTÜ IEEE Öğrenci Kolu benim çocuğum ise kariyer günleri de torunum sayılır :D

2008'in mayıs ayıydı yanlış hatırlamıyorsam aklıma fakülte koridorunda kariyer günleri yapma fikri gelmişti. Dönem başında çalışmalara çok geç başlayabilmiştik. Bir de üstüne küresel ekonomik kriz patlak verince şirketler etkinliği beğenmelerine rağmen katılmıyorlardı. Aklımızdaki kadar firma olmamasına rağmen yine de güzel bir etkinlik çıkarmıştık.

Neyse bunları gecelim şimdi. Geçen seme Kariyer günlerini yaptıktan sonra seçim zamanı o zamanki üst komsum şimdiki ev arkadaşımı kariyer günleri koordinatörü olması konusunda gaza getirmiştim.

Bu senenin başından beri mentör olarak kulüp yönetimini sürekli eleştirdim. Kimse bana gelip bir şey demedi ama adım gibi biliyordum bana gıcık olduklarını. Fatih ev arkadaşım olduğu için kariyer günleri çalışmalarını çok da sıkı takip ediyordum ne de olsa damarda kulüpçülük var. Etkinlik günü gelip çatmıştı pazartesi sabahı kalkıp fakülteye gittim. Merdivenlerde kırmızı halıyı görünce tüylerim diken diken oldu ( kırmızı hali fikri benimdi ama görünce hep bir başka oldu). Her şey inanılmaz gidiyordu firmalar gelmiş kırmızı halı serilmiş üniversitenin hiç görmediği büyüklükte bir branda fakültenin girişinde asiliydi.

Kulüp odasına indiğim de kulübün logosunun basili olduğu polarları görünce hep bir garip oldum. Aslında hissettiğim gariplikten çok mutluluktu. Yeni ekip gecen sene hayal edipte yapamadığımız her şeyi yapma yolunda emin adımlarla koşuyorlardı. Bu arada kariyer günlerine paralel olarak Eestec de greenergy etkinliğini yapıyordu. O anda vay bee dedim gecen sene bir hafta aralıkla iki tane büyük etkinlik yapan kulüplere nasıl imrendiğimiz helal olsun adamlara dediğimiz aklıma geldi. İTÜ IEEE olarak ayni hafta içinde iki tane büyük etkinlik yapıyorduk. O anda kendimi çok suçlu hissettim. U lan Ziya ne adamsın çocukları o kadar eleştirdin ama neler yapmışlar diye düşündükten sonra bütün yönetim kurulunu tebrik edip bu konuda özür diledim. ( su an da yine eleştiririm o ayrı ama o an içim cız etti valla )

Geçen sene etkinlik bittik sonra en çok seneye sabah ben kalkmayacağım artık demiştim. Ama konu taksiyle fakültenin önüne kadar gitmek olunca Salı sabahı fatih ile gitmek son derece mantıklı hale geldi. Neyse Salı sabahı kalktım hazırlanıyorum bir taraftan da fatih i uyandırmaya çalışırken bir telefon geldi. Kulüpteki çocuklardan Mustafa, abi kolektifler etkinliği bastı stantları kaldırdılar hemen gelin diye aradı Allahtan hazırdık da hemen çıktık doğru taksi ile fakülteye. Benim aklımda stantlar duruyor bunlar da takılıyor orada diye bir düşünce var. Bir gittik ki bizim stantların hepsini kaldırmışlar kendileri masaları koymuş üstünü de donatmış.

Neyse ben direk güvenlikleri falan ayağa kaldırdım fakülte sekreterini falan aradık. Güvenlikler falan geldi Adnan hoca’nın yanına çıktılar hemen toplantı falan yapıldı sonra göstericilerden temsilciler falan gitti onlarda katıldılar toplantıya. Tabii bu zaman zarfında biz şirketleri zor tutuyoruz şimdi kaldıracaklar falan diye. Bir tane danışmanlık firması da çekti gitti ilk defa o gün stant açacaktık ama kurmadılar bile.

Bu arada kulüpteki çocuklarda gelmeye başladılar ve zor zapt eder olduk hepsini o kadar kalabalık arasında tabii ki hır gür çıkacaktı ki hemen bir tanesi çıktı. Benim o ara derse gitmem gerekiyordu çıktım derse arada aşağıya bir indim ki bu sefer sağlam kavga olmuş bizim çocuklar hastaneye falan gitmiş. Dekanında gelmesiyle toplantı oraya geçmiş sivil polisler falan da gelmiş. İçeri polis sokulması gündemdeymiş ama bizim dekan çok sıcak bakmıyormuş o olaya. Ben deli olup aşağıya sigara içmeye indim tam o arada bizimkiler koşturarak yukarı çıkarken gördüm bir cıktım ki bizden birini ortaya almışlar etrafında güvenlikler falan ama çocuğu çıkartamıyorlar orada ben tuttum direk dekanın odasına soktum zaten orada sivil polisler falan var attım onların arasına.

Sonuç olarak bizim etkinlik Salı günü dekanlık tarafından iptal edildi. Bu sayede onlara da istediklerini vermedik fakülteye polis girip onları yaka paça dışarı çıkarmadı ve genel anlamda biz kazanmış olduk.

Konuyu daha iyi anlamanız için aralarında biri ile yaptığım konuşmayı yazıyorum

Çocuk: Üniversitelerin kuruluş amacına aykırı bu
Ben: üniversitelerin kuruluş amacı ney?
Ç: ben okudum öğrencim sen de oku öğren
B: biz bir grup arkadaş bir araya gelip böyle bir etkinlik yapmak istedik üniversitelerin kurulu amacını bilmediğimiz için bunu rektörlüğe sorduk onlar da uygundur dedi biz de yapmaya karar verdik
Ç: rektör de yozlaşmış
B: error vermiş bir haldeyim
Ç: biz bu üniversitede yanlış olduğunu düşündüğümüz işlere izin vermeyiz.

İşte bütün olayları özetleyen budur. Sen Kariyer Günler’10 u protesto etmek istersin ama önce bizim stantlarımızı kaldırarak ve onlara zarar vererek olmaz bu iş. Protesto mu etmek istiyorsun gel yanımıza stant kur sen de kendi düşünceni insanlara anlat el broşürü dağıt. Ayrıca sanki her şeyi sen biliyorsun biz ne gazete ne dergi okuyoruz ne de siyaset konuşuruz. Aklınca üniversite öğrencilerini hakkını savunuyorsun onlara daha iyi bir dünya vaat ediyorsun ama onlara siz bir şey bilmiyorsunuz, biz her şeyi sizin yerinize biliyoruz siz kafanızı yormayın koyun gibi peşimize takılın demekle ne siyaset olur ne de devrim.

Sonuç olarak on numara etkinlik yaptık. Reklamın iyisi kötüsü olmaz düşüncesiyle inanılmaz reklam yaptık. Başta yönetim kurulu olmak üzere bütün kariyer komitesini gönülden tebrik ediyorum. Harikaydınız İTÜ IEEE

Salı gün ki olaylardan sonra İTÜ IEEE olarak yayınladığımız bildiri:



Etkinlik sonrası fakülte önündeki kutlamadan bir görüntü

5 Mart 2010 Cuma

Yeniden dönüş

Uzun bir aradan sonra tekrardan merhaba,

Blog dünyasına girdim gireli blog okumaktan yazı yazmaya zaman bulamadım. Bu zaman zarfından hep çok şey yaşadım hem başıma çok şey geldi. Onun için önceden duyurduğum devam yazılarına bir süre ara vererek yakın zamandaki olaylarla ilgili yazılar yazdıktan sonra yarı da bıraktığım İTÜ IEEE geçmişim yazı dizisine dönüş yapacağım.

4 Ekim 2009 Pazar

İTÜ IEEE'ye giriş yükseliş ve Projekent 2007

Sene 2006, daha yeni ikinci sınıf olmuşum. Her zamanki gibi 75'te oturuyorum, yanımda da Hasan Emre var. Akşam dersten çıkmıştık galiba öyle boş boş takılıyorduk. Kontrolde okuyan bu dönem mezun olacak Burak geldi yanımıza. Ne yapıyorsunuz ne ediyorsunuzdan sonra IEEE diye bir kulüpten bahsetti tanışma toplantısı var dedi. Ben de necidir bu dedim. Başladı anlatmaya, uzun uzun anlattıktan sonra sen ne yapmak istersin dedi. Ben de "Abi ben şirketlerle görüşeyim, öyle bir şeyler var mı" dedim. Burak da bana Kariyer ve Teknik aktiviteler komitesi (o zamanki adı ile) tam sana göre dedi. Neyse uzun lafın kısası biz Hasan Emre ile tanışma kokteyline gittik.

Hiç unutmam kantinin yanındaki kulüp odasına girdim bayağı kalabalıktı. Yönetimsel görevi olanların yaka kartları vardı. O esnada Arif Bayırlı ile tanıştım Kariyer ve Teknik Aktiviteler Komitesinin (KTAK) Başkanı imiş. O sene yapacakları Projekent 2007 etkinliğini anlatmaya başladı bana, ilgimi çekmiş olmalı ki ben toplantılara katılmaya başladım.

Aslında ilk toplantılar biraz garipti Arif bize sürekli kulüp şöyledir, etkinliği böyle yapacağız diye bir şeyler anlatıyor ve çok geç saatlere kadar kulüp odasında kalıyorduk. Şimdi geçmişe dönüp bakınca olayların sırasını hatırlamak zor oluyor, bir yerde yanlışım varsa affedin şimdiden ama yanlış sadece tarihsel sıralamadadır. Böyle de bir ara nottan sonra devam edelim sürece.

Aradan biraz daha süre geçtikten sonra ben de artık ortama ısınmaya başlamıştım. Arif’in o zamanki yardımcısı Emrah Yasan ile falan da samimi olmuştum. Tabii Arif ile Emrah’ın önceki senelerden tanışıklıkları var.




Proje dosyasını falan hazırlamıştık artık etkinliği ana hatlarıyla her üyenin kafasına yerleştirmiştik ve ben iyice IEEE’ye sarmaya başlamıştım. Salı günleri akşam yapardık toplantıyı. Salı öğleden sonra Hasan Yıldırım’dan Malzeme alıyordum o zaman. Toplantı öncesinde Arifle toplantı hakkında konuşmak daha keyifli olduğu için Malzeme derslerinin birçoğuna da bu sebepten ötürü girmemişimdir.

Neyse kulübe gide gele hem oradaki insanları tanımıştım hem de oradakiler beni tanımıştı. Birazda istekli olmalıydım ki her işe atlıyordum resmen. Bir gün Arif beni aradı “Ziya öğle arası bir toplantı yapacağız kesin gel” dedi. İlk başta çok şaşırdığımı hatırlıyorum. Öyle bir mail de gelmemişti hâlbuki. Neyse gittim kulübe o zamanki başkan Alparslan YILDIZ (hala gözümde o BÜYÜK BAŞKAN’dır) ile Arif orta odaya girdiler. Benim dışımda Emrah, Seda ve Elif vardı. Bize “Arkadaşlar artık farklı bir yapılanmaya gidiyoruz ve siz bu yapılanmada Arif ile birlikte kafa adamlar olacaksınız.” dediler.

O andan itibaren her şey daha farklı bir boyut kazanmıştı benim için. Biz genel toplantıların dışında Pazar olması lazım gölette Arif’in bloğunda toplantılara başladık ve etkinlikle ilgili detayları konuşmaya başladık. Nedenini bilmiyorum ama bunu üyelerden de saklıyorduk. Gel zaman git zaman bu ekip içerisinde çeşitli sebeplerden problemler çıkmaya başladı. Ve ekip dağıldı hatta yanlış hatırlamıyorsam Seda ile Emrah kulübü de bıraktılar. O zaman zarfında da etkinlikle ilgili koordinatörlükleri dağıttık biz de Arif ile. Ben İnsan Kaynakları Koordinatörü olmuştum. Korhan Tanıtım Koordinatörü Hande ise Eğitim ve Seminer Koordinatörlüğü. Zaten ben, Korhan ve Hande üçlüsünün samimiyeti de bu koordinatörlükler olayından az öncesine tekabül ediyor.

Etkinlik yaklaştıkça sıkıntılar artıyordu ve Arif komite başkanlığını bırakmaya karar verdi. Neyse biz onu yönetim kurulunun da desteği ile vazgeçirdik ve çalışmalara devam ettik.

Birgün Arif bana sen bu kadar gelip gidiyorsun bizim İdari kurullara da gelsene dedi. İşte Olay bu noktada patlak verdi.

Şu an her şey o günkü kadar net gözümün önünde. Ben BÜYÜK BAŞKAN’ın yanında oturuyorum ilk başta anlayamadım tabii nasıl bir ortam olduğunu orada her komite konuşuluyor. Ben de kendimce vay be diyorum. Biraz ısındıktan sonra Laboratuar komitesi başkanı Cahit (Bana göre hala Cavit’tir o) ile geyik bile yapıyorum. Nasıl başladığını anlamadığım bir şekilde Yazman olan Samet ile Alparslan tartışmaya başladılar ve Alparslan toplantıyı terk etti. Biz de ne oluyor falan derken hadi gidelim bir ara konuşuruz dedik. Ama sonunda karşımıza Kadir’in ve Cahit’in kaldığı gerisinin bıraktığı bir idari kurul yapısı kaldı. Tam anlamıyla piç gibi ortada kalmıştık. Benim açımdan bakılırsa harika hatta o zamana kadar Türkiye’de yapılmış en güzel Ar-Ge konulu öğrenci etkinliğini yapacağımıza inanıyordum(ki Türkiye’de Öğrencilerin yaptığı en güzel Ar-Ge konulu etkinliği yaptık).

Bir bakayım ne kadar olmuş dedim bayağı bir yazmışım ama arkadaşlar benim için çok önemli olan İTÜ IEEE’de ki ilk senemi yazıyorum inanın birçok şeyi atlıyorum.

O yönetimsel boşluk bir süre devam etti ve benim de KTAK’ı temsilcisi olduğum bir idari kurul toplantısında Kadir TUNÇAY’ı (10 numara insandır kendisi) Başkan seçtik. Kadir, yardımcısını insanlarla tek tek konuşarak seçeceğini söyledi ve konuyu kapattık.

Bir diğer tarafta Projekent 2007 ne olacak sorusu akıllarda idi. Bana kalsa Alparslan, Arif, Berkin ve Aydoğan bırakmıştı ben de bırakmalıydım. Bu düşünceler ile komite toplantısına girdik ve etkinliğe devam etme kararı aldık. Hala nasıl o kararı aldığımızı düşünürüm ve bir cevap bulamam. Sonuç olarak biz Projekent 2007’yi çıkarmaya karar verdik ve ben bir anda Kariyer ve Teknik Aktiviteler Komitesi Başkanı ve Projekent 2007 Koordinatörü olmuştum. Buna paralel olarak Kadir bana Başkan Yardımcılığını teklif etti ve onu da kabul ettim.

Benim, Korhan’ın ve Hande’nin yoğun çabaları ile Projekent 2007 çalışmalarına kaldığımız yerden devam ettik. Ben bir taraftan sponsorluk işleri ile ilgileniyordum, Korhan nasıl daha iyi tanıtım yaparız diye kafa yoruyordu, Hande ise eğitimleri ve seminerleri ayarlamaya çalışıyordu ve bizlerin dışında harika bir ekipte vardı tabii ki arkamızda. Uzun lafın kısası hayatımın en güzel 3 günü oluşturan Projekent 2007’yi 1-2-3 Mayıs 2007 de Süleyman Demirel Kültür Merkezinde alnımızın akıyla gerçekleştirdik.

Aslında daha yazabileceğim o kadar çok şey var ki tahmin bile edemezsiniz ama fazlası ile uzun oldu artık burada keseyim dedim. Belki aklıma eserse detayları zamanla yazarım.








Projekent 2007 ile ilgili ve benim kulüpçülüğümle ilgili sonuçlara gelirsek eğer;
- Başta Korhan ve Hande ile olmak üzere harika arkadaşlıklar kurdum.
- Türkiye’de o zamana kadar öğrenciler tarafından yapılmış en kapsamlı Ar-Ge etkinliğini yaptık.
- Hayatım boyunca birlikte yola çıktığım insanlar beni yarı yolda bırakabilirler ama bu benim yapmak istediğim şeyleri sadece kısa süreli etkileyebilir gibi harika bir sonuç çıkararak hayatıma devam ettim.
- Süleyman Demirel Kültür Merkezinin tarihinde gördüğü en büyük brandayı astık o her zaman boş duran duvara.
- 6 ayın sonunda Komite Başkanı ve Kulübün Başkan Yardımcısı oldum.
- İlk dönem 6 dersin 3’ünden, ikinci dönem 7 dersin 4’ündne kaldım. Yine olsa yine kalırdım :)

23 Eylül 2009 Çarşamba

Beğendiğim tezahüratlar

Bu yazı Erdem'e ve Tuğrul'a ithafen yazılmıştır.

Aslında hiçbir zaman futbola o kadar meraklı olmadım. Dayımın etkisi ile Fenerbahçeli oldum. Amcalarımın söylemesine göre bir zamanlar Galatasaraylıymışım ama o kadarını hatırlamıyorum.

Futbol ile aram yoktu ama her zaman tribün ortamına ve tezahüratlara çok saygı duymuştum. Bir iki basket maçında amigoluk tecrübemde olmuştu aslında.

Üniversiteye gelmeden önce maçlara gitmeyi çok isterdim ve geldiğimde bir iki maça da gittim ama sonrasını getiremedim. Bizim çocukların çok meraklı olmamasının yada çoğu zaman gidecek paramız olmaması beni futboldan daha da uzaklaştırdı fakat içimde hala tribün ortamına saygı vardı.

Gel zaman git zaman 2. sınıfa geldim. Hasan Emre Mahmut'u da alıp eve çıktığında ben de diğer bloğa Kıvırcıkla Sertaç'ın yanına gidemediğim için E ya da D blokta kalmam gerekiyordu. Üniversite ilk geldiğim zaman yurtta tanıştığım Tuğrulla bir süre sonra odalarımız karşılıklı olmuştu. Merhaba merhabanın biraz ötesinde bir muhabbetimiz vardı. Vize öncesi herkes sabahlarken güzel muhabbetlerimiz de olmuştu. Neyse uzatmaya gerek yok ben kalacak birilerini ararken Tuğrul oğlum gel beraber kalalım dedi. Onlarında oda arkadaşı Akın eve çıkmıştı Tuğrulla Erdem'in yanına da biri lazımdı. Ben de bu bahane ile onların yanına taşındım. Tuğrulla Erdem ile ilgilide bir yazı yazarım belki, şimdi onlara hiç girmeyeceğim. Girersem çıkamam çünkü başlı başına süper adamlardı. Bu yazıda onlarla ilgili sadece Beğendiğim tezahüratlarla ilgili kısmını yazacağım.

Tuğrulla Erdem koyu Beşiktaşlılar. Ben başkalarına onları anlatırken; " İkisi de fanatik Beşiktaşlı, Erdem fanatikliğe ek olarak holigan " diyordum.

Ne kadar Fenerbahçeli olsam da çok ilgilenmediğimi söylemiştim en başta futbol ile ilgilenmediğimi söylemiştim. Birlikte bir süre kalmaya başladıktan sonra ben derse giderken Beşiktaş tezahüratları mırıldandığımı fark ettim. En başta çok garibime gitmişti. Sonra düşününce Erdem sürekli Çarşı'nın sitelerinde gezerken Beşiktaş tezahüratları çalıyordu odada ve benimde bunları söylemem çok doğaldı.

İşte bu şekilde başladı tezahüratlara daha fazla merak sarmam ve blogum da Beğendiğim tezahüratların videolarının olmasının en büyük etkisi Tuğrul ve Erdem'dir. Bu da benden onlara bir teşekkür olsun.